Cengiz Aytmatov / Toprak Ana

Tüketmekten korktuğum yazarlardan Aytmatov. Gerek üslubu gerekse dönemine ayna oluşu etkiliyor beni. Ve 'Toprak Ana' gönül rahatlığıyla okuyun diyebileceğim bir romanı. Romanda anlatılan, Kırgız bir ailenin mücadelesi ve kolhozdaki zorlu hayatları.
Yüreğime dokunan bir kitap Toprak Ana... 
Son satırları okuyup gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Yüreğim ise hâlâ o uçsuz bucaksız bozkırlarda, susuzluktan çatlamış bir avuç toprakta, Aliman'ın çarpan yüreğinde kaldı. Şimdi kim bulunduğum coğrafyaya ait olduğumu söyleyebilir ki? En iyisi, siz de benim girdiğim düş cennetine bi' uğrayın.

Romanda, yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi ana tema olan savaş ve onun yarattığı tahribat karşımıza çıkar. Savaşın insanı ve insanlığı yok edici, yıkıcı taraflarını bütün boyutlarıyla gözler önüne seren yazar, bir ailenin dramatik öyküsünden toplumsal boyuttaki travmatik durumun acı gerçeğini ortaya koyar. "Dünyayı cehenneme çeviren ve insanlarla beraber tüm doğayı ve canlıları da tehdit eden savaşları, maddeleşmiş ruhların doyumsuz iştihasının bir sonucu olarak değerlendiren" Aytmatov, böylesi bir gidişin mutlak surette durdurulmasını ister. Bütün varlığıyla ve samimiyetiyle sözünü emanet ettiği toprağın diliyle savaşsız bir dünya arzu eder. Toprak Ana, bütün sesiyle arzusunu haykırır : "Kan dökmeyin! Ben toprağım. Bana bakın, hepinize yeterim ben!"

Toprak Ana, her ne kadar savaşı, savaşın tahrip ettiği dünyayı ve insanların varoluşsal mücadelesini anlatıyor olsa da, biraz da yarım kalmış aşkların, hayatların ve hayallerin metnidir. Aytmatov'un anlatılarında aşk, bir karşı duruştur, direnmedir. Aşkın varlığında bu direnme ne kadar belirginse, aşkın yitiminde de bir o kadar belirgindir. Tolgonay ve Aliman da bu durumu aşkın varlığında yaşarlar.

Toprağın tanıklığında emeğin dönüştürücü ve birleştiriciliğinden doğan Suvankul ile Tolgonay'ın aşkı gibi, Kasım ile Aliman'ın aşkı da toprağın ve emeğin bir armağanıdır. Ancak Suvankul ile Tolgonay'ın aşkını bitiren savaş, Aliman ile Kasım'a erken bir zamanda daha acımasız davranacak ve onların hayallerini yıkarken, hayatlarını da alıp götürecektir. Başta emeği, mutlulukla birleştiren aşk, savaş sonrası yıkımlarla travmatik bir bunaltıya dönüşür. Ancak aşk, büyüklüğünden hiçbir şey kaybetmez.

Tolgonay, ayrılık çemberinin merkezidir ve her yarıçapına bir ayrılık sığdırmıştır. Önce teker teker çocuklarından, eşinden ve sonra da hayatta tutunacak tek dalı olan gelini Aliman'dan ayrı düşer. Bütün bunların içinde ayrılığın en katı ve kesin çizgisi Aliman'da belirir. Çünkü Aliman için ayrılık ölümden beter bir duruma dönüşür. Böylelikle Aliman da son ayrılığını kendi eliyle gerçekleştirmiş olur.

Ölümlerin en trajik olanı Aliman'ın ölümüdür. Kasım'ın savaşa gitmesiyle hayatı zehir olan ve neredeyse her gün yaralar içinde kalan Aliman, her şeye rağmen tutunacak bir dal aramış  ve tuttuğu dalın aslında kendi intiharını gerçekleştirmesinden başka bir şey olmadığını anlamıştır. Karşıt değerlerin düzleminde yer alan Çoban, Aliman'a son darbeyi indirmekten başka bir şey yapmaz.

Ölümle yaşam tam bu noktada karşı karşıya gelir. Çığlıklarla gerçekleşen ölüm, çığlıklarla gelen yaşamı müjdeler. Yeniden doğuşu temsil eden Canbolat, "hayat devam ediyor" gerçeğini karşımıza çıkarır.

Sence de böyle mi?


Yorumlar

  1. Bence böyle değil. Sherlock Holmes'un da söylediği gibi aşk kaybeden tarafta ki kimyasal bir unsurdur.

    https://youtu.be/zXbzJlAOjkE

    YanıtlaSil

Yorum Gönder