Yüreğime dokunan bir kitap Toprak Ana...
Romanda, yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi
ana tema olan savaş ve onun yarattığı tahribat karşımıza çıkar. Savaşın insanı
ve insanlığı yok edici, yıkıcı taraflarını bütün boyutlarıyla gözler önüne
seren yazar, bir ailenin dramatik öyküsünden toplumsal boyuttaki travmatik
durumun acı gerçeğini ortaya koyar. "Dünyayı cehenneme çeviren ve
insanlarla beraber tüm doğayı ve canlıları da tehdit eden savaşları,
maddeleşmiş ruhların doyumsuz iştihasının bir sonucu olarak değerlendiren"
Aytmatov, böylesi bir gidişin mutlak surette durdurulmasını ister. Bütün
varlığıyla ve samimiyetiyle sözünü emanet ettiği toprağın diliyle savaşsız bir
dünya arzu eder. Toprak Ana, bütün sesiyle arzusunu haykırır : "Kan
dökmeyin! Ben toprağım. Bana bakın, hepinize yeterim ben!"
Toprak Ana, her ne kadar savaşı, savaşın tahrip ettiği
dünyayı ve insanların varoluşsal mücadelesini anlatıyor olsa da, biraz da yarım
kalmış aşkların, hayatların ve hayallerin metnidir. Aytmatov'un anlatılarında
aşk, bir karşı duruştur, direnmedir. Aşkın varlığında bu direnme ne kadar
belirginse, aşkın yitiminde de bir o kadar belirgindir. Tolgonay ve Aliman da
bu durumu aşkın varlığında yaşarlar.
Toprağın tanıklığında emeğin dönüştürücü ve
birleştiriciliğinden doğan Suvankul ile Tolgonay'ın aşkı gibi, Kasım ile
Aliman'ın aşkı da toprağın ve emeğin bir armağanıdır. Ancak Suvankul
ile Tolgonay'ın aşkını bitiren savaş, Aliman ile Kasım'a erken bir zamanda daha
acımasız davranacak ve onların hayallerini yıkarken, hayatlarını da alıp
götürecektir. Başta emeği, mutlulukla birleştiren aşk, savaş sonrası yıkımlarla
travmatik bir bunaltıya dönüşür. Ancak aşk, büyüklüğünden hiçbir şey kaybetmez.
Tolgonay, ayrılık çemberinin merkezidir ve her yarıçapına
bir ayrılık sığdırmıştır. Önce teker teker çocuklarından, eşinden ve sonra da
hayatta tutunacak tek dalı olan gelini Aliman'dan ayrı düşer. Bütün bunların içinde
ayrılığın en katı ve kesin çizgisi Aliman'da belirir. Çünkü Aliman için ayrılık
ölümden beter bir duruma dönüşür. Böylelikle Aliman da son ayrılığını kendi
eliyle gerçekleştirmiş olur.
Ölümlerin en trajik olanı Aliman'ın ölümüdür. Kasım'ın
savaşa gitmesiyle hayatı zehir olan ve neredeyse her gün yaralar içinde kalan
Aliman, her şeye rağmen tutunacak bir dal aramış ve tuttuğu dalın aslında kendi intiharını
gerçekleştirmesinden başka bir şey olmadığını anlamıştır. Karşıt değerlerin
düzleminde yer alan Çoban, Aliman'a son darbeyi indirmekten başka bir şey
yapmaz.
Ölümle yaşam tam bu noktada karşı karşıya gelir. Çığlıklarla gerçekleşen ölüm,
çığlıklarla gelen yaşamı müjdeler. Yeniden doğuşu temsil eden Canbolat,
"hayat devam ediyor" gerçeğini karşımıza çıkarır.
Sence de böyle mi?
Bence böyle değil. Sherlock Holmes'un da söylediği gibi aşk kaybeden tarafta ki kimyasal bir unsurdur.
YanıtlaSilhttps://youtu.be/zXbzJlAOjkE